İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, 28. Dönem 3. Yasama Yılı’nın ilk grup toplantısında partililere seslendi. İYİ Parti’nin yeni yasama yılındaki ilk grup toplantısına milletvekillerinin yanı sıra genel başkan yardımcıları da katıldı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “İsrail’in bir sonraki hedefi Türkiye” sözleri için “Devlet ciddiyetine yakışmadı” diyen Dervişoğlu, “Türkiye basit ajitasyonlarla, hamasetle yönlendirilecek bir ülke değildir” şeklinde konuştu. “Türkiye, Orta Doğu’da krizleri abartan bir ülke değil, çözüm üreten, tarihsel misyonuna uygun biçimde barışı savunan güçlü bir aktör olmalıdır” ifadelerini kullanan Dervişoğlu, “merkezde buluşma” çağrısına da açıklık getirdi.
Dervişoğlu’nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
-İsrail, Filistin’de gerçekleştirdiği insanlık dışı politikalara ilaveten, Lübnan’da şehirleri yerle bir etmekte, masum insanları yerlerinden, yurtlarından koparıp göçe zorlamaktadır. Ne var ki Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplum, bu insanlık dışı olaylar karşısında ne yazık ki utanç verici bir sessizliği tercih etmektedir.
-Eğer BM ve dünya toplumu, gerçekten barıştan yana bir duruş sergiliyor olsaydı, İsrail’in bu pervasız saldırganlığı karşısında cesur ve kararlı adımlar atarlardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan dün bu konuyla ilgili devlet ciddiyetine yakışmayan açıklamada bulundu.
-Türkiye, basit ajitasyonlarla, hamasetle yönlendirilecek bir ülke değildir. Bölgemizde böylesine önemli meseleler söz konusu olduğunda, popülist korku siyasetiyle halkı kandırmaya çalışmak, ülkemizin uluslararası itibarını yerle bir etmekte ve diplomatik alanda bizi ciddiyetsiz bir aktör olarak göstermektedir.
-Türkiye, Orta Doğu’da krizleri abartan bir ülke değil, çözüm üreten, tarihsel misyonuna uygun biçimde barışı savunan güçlü bir aktör olmalıdır. Türkiye’nin bölgesel gücü elleri kolları bağlanmış şekilde hareketsiz bırakılmıştır.
-İktidarın akıl almaz yönetim hataları, Türkiye’yi hem mazlum halkların yanında durma şansını yitirmiş hem de küresel siyasette ağırlığını kaybetmiş bir ülke konumuna sürüklemiştir.
Böyle bir ortamda ve özellikle Hakan Fidan, kamuya yaptığı açıklamalarda bir III. Dünya Savaşı riskinden söz ederken Dışişleri Komisyonu’na ve de TBMM Genel Kurulu’na bilgi verilmiyor oluşu kaygı vericidir. Buna bir de Sayın Cumhurbaşkanı’nın ‘İsrail’in müteakip hedefinin Türkiye olduğu’ yolundaki beyanları eklenince ‘iktidar milli güvenliğimiz için ne yapıyor’ sorusunu sormak durumundayız. Hiçbir şey yapmıyor gözüktükleri için de beyanları onlar açısından maalesef inandırıcılığını yitirmektedir.
“MERKEZ ÇAĞRIM TÜRK MİLLETİNEDİR”
-22 yıldır ülkeyi yöneten AK Parti dış politikada olduğu gibi iç politikada; sanayide, ticarette, tarımda; her alanında bu potansiyeli zayi etmekten öteye geçememiştir. Kullanılamadığı gibi yitip gitmeye başlayan bu potansiyelin farkında olarak, geçtiğimiz günlerde bir televizyon yayınında büyük ilgi uyandıran çağrıda bulundum, ‘merkezde buluşma’ çağrısı.
-Bu çağrım, ülkemizin kurtuluşu ve geleceği için oldukça önemli olduğuna inandığım bir adımı beraber atmaya ve hatta yolu beraber yürümeye açık davetti. Ancak bu çağrının yanlış anlaşıldığına şahit oldum. Bazı çevreler, bu çağrıyı yalnızca siyasi partilere yapılan bir davet olarak algıladı.
-Buradan açıkça belirtmek istiyorum ki benim merkez çağrım Türk milletinedir. AKP iktidarıyla birlikte merkez, siyasetin dışına itildi. AKP, merkezdeki ortak aklı ve toplumsal dengeyi bozarak, siyaseti uç noktalara kaydırdı.
-Merkezde birleştiren değil, toplumu parçalayan ve farklılıkları bir zenginlik yerine bir ayrışma unsuru olarak gören bir anlayış hâkim kılındı. Merkez siyaseti devre dışı bırakarak kendi iktidarlarını, kutuplaşma üzerine kurmak hep ana stratejileri oldu.
-Bugün geldiğimiz noktada, iktidarın izlediği bu politika, Türkiye’yi bir arada tutan o güçlü merkez yapıyı yok etti.
-Sürekli olarak toplumu kutuplaştırarak, biz ve onlar söylemini yaygınlaştırdılar. İktidarlarını korumak için toplumu bölerek, halkı kamplara ayıran bir siyaset yürüttüler. Merkezin boşaltılması, toplumu birbirine yabancılaştırdı ve siyasetin aşırılıklara savrulmasına neden oldu. Bu durum, yalnızca siyasetimizi değil, toplumumuzu da zehirleyen bir süreç haline geldi.
-Merkezin yok edilmesiyle kaybolan o ortak zemini yeniden inşa etmek zorundayız. Bizim çağrımız, AKP’nin yok ettiği sağduyuya, aklıselime ve toplumsal barışa geri dönme çağrısıdır. Bu yüzden merkezde buluşmak, ülkemiz için bir zorunluluktur.
-Bir avuç iktidar seçkini ve iktidar sahibinin fütursuzca zenginleşmesinin diyeti olarak tüm kutsallar çöküyor, çökertiliyorken siyasetin tek amacı vardır, hakkı, hakikati ve adaleti tecelli ettirmek.
-Narin’in katillerinin bulunmasını, Sıla bebeklerin korunmasını, şehit Şeyda Yılmaz’ı öldürme cesaretini bulan canilerin içeride tutulmasını ve Sinan Ateş’i güpegündüz öldüren kiralık katillerin yakalanmasını sağlayacak gerçek adalet sistemini kurmaktır. Biliyoruz ki doğruyu söylemek yetmiyor artık.
-Biliyoruz ki güç kimdeyse, adalet de ona hizmet ediyor artık. Ancak buna göz yummanın, bir toplumu çöküşe götürdüğünü çok iyi biliyoruz. Onun için kararlı bir yolculuk başlatıyoruz. Bu oyunu bozacak, bu tekere çomak sokacağız. Ya adalet, ya kıyamet diye haykırmaya devam edeceğiz.
“HÜRRİYET YOKSA, TOPLUMUN SESİ KISILIR”
-Gazeteciler, akademisyenler, sanatçılar, yazarlar; özgür düşüncenin temsilcileri baskı altına alınıyor.
-Fikirlerini özgürce ifade etmek isteyen herkes ya tehdit ediliyor, ya susturuluyor, ya da cezaevlerine tıkılıyor. Bunun adı baskıdır, bunun adı özgürlük gaspıdır. Bir ülkede hürriyetin olmadığı yerde, yalnızca bir tür sessizlik olur; bu sessizlik, huzurun değil, korkunun sessizliğidir. Korku ise bir toplumu içten içe kemiren bir virüs gibidir. Hürriyet yoksa, toplumun sesi kısılır.
-Bu yalnızca bir bireyin değil, tüm milletin susması demektir. Sessizliğe boğulan bir toplum, geleceğini kaybeder. Hürriyetin olmadığı bir ülkede, yaratıcılık yok olur. Hürriyetin olmadığı bir ülkede, bilim gelişemez, sanat yeşeremez, ekonomi büyüyemez. Çünkü özgür olmayan insanlar, yenilik üretemezler.
-Yenilik üretmeyen toplumlar ise geriye gider. Bugün Türkiye, hürriyetin olmadığı bir labirentin içinde sıkışmış durumda. İnsanlar, özgürce düşünmenin, eleştirmenin, sorgulamanın önündeki engellerle boğuşuyorlar. Bu labirentten çıkmak zorundayız.”
Kaynak: sozcu.com.tr