sciencealert’in haberine göre David Hole, bulduğu kayayı eve götürdü ve içini açmak için her yöntemi denedi; kayanın içinde bir altın külçesi olduğuna inanıyordu. Sonuçta Maryborough, 19. yüzyılda altına hücumun zirveye çıktığı Avustralya’nın ünlü Goldfields bölgesindeydi.
Hole, kayayı açmak için her yöntemi denedi; kaya testeresi, açılı taşlama makinesi ve matkap kullandı, hatta asitle bile ıslattı. Fakat hiçbir şey işe yaramadı, hatta balyoz bile kayayı çatlatamadı. Bunun sebebi ise, Hole’un bulduğu şeyin aslında bir altın külçesi olmamasıydı.
Yıllar sonra, Hole’un bulduğu kayayı aslında bir meteor olduğu ortaya çıktı. Melbourne Müzesi’nde görevli jeolog Dermot Henry, 2019 yılında The Sydney Morning Herald’a verdiği röportajda, “Kayaya baktığınızda, heykel gibi oyulmuş ve çukurlarla kaplı bir yapısı olduğunu fark ediyordunuz” ifadelerini kullanmıştı.
“Bunlar atmosferden geçerken şekilleniyor; dış yüzeyleri eriyor ve atmosferin etkisiyle bu özgün formlarını alıyorlar.”
Kayayı açmayı başaramayan, ancak merakını yenemeyen David Hole, bu ağır “külçeyi” teşhis ettirmek için Melbourne Müzesi’ne götürdü. Müzede görevli jeolog Dermot Henry, Channel 10 News’e verdiği demeçte “Meteor olduğunu zannedilen birçok kayaya baktım” diye belirtti.
Henry, 37 yıllık kariyeri boyunca binlerce taş incelediğini, ancak bunlardan sadece ikisinin gerçekten meteor olduğunun anlaşıldığını ifade etti.
Melbourne Müzesi’nden jeolog Bill Birch, The Sydney Morning Herald’a verdiği röportajda, “Eğer bu tür bir kayayı Dünya’da bulup elinize alsaydınız, bu kadar ağır olmaması gerekirdi” ifadelerini kullandı.
Melbourne Müzesi jeoloğu Bill Birch, The Sydney Morning Herald’a yaptığı açıklamada, “Dünya’da böyle bir kaya görüp onu elinize alsaydınız, bu kadar ağır olmamalıydı.” dedi.
Araştırmacılar, meteora bulunduğu bölgeye yakın olan Maryborough kasabasının adını verdikleri ve 4,6 milyar yıllık olduğunu belirten bir bilimsel makale yayımladılar.
Tam 17 kilogram (37,5 pound) ağırlığındaki bu meteoru elmas bir testere ile dilimleyen bilim insanları, yapısının yüksek oranda demir içerdiğini ve bunun sıradan bir H5 kondrit olduğunu tespit ettiler. Dilimlendiğinde, içinde “kondrül” adı verilen kristalleşmiş metalik mineral damlacıkları da görülebiliyordu.
Jeolog Dermot Henry, “Meteoritler, uzay keşfinin en ekonomik yollarından biridir. Güneş Sistemimizin, hatta Dünya’nın yaşı, oluşumu ve kimyası hakkında önemli bilgiler sunarlar” diye belirtti.
Bazı meteoritlerin, gezegenimizin derinliklerine dair ipuçları verdiğini söyleyen Henry, bazılarının ise Güneş Sistemi’nden bile daha eski “yıldız tozu” içerdiğini ve bu yıldız tozlarının elementlerin nasıl oluştuğunu ve yıldızların evrimi hakkında bilgiler sunduğunu ifade etti.
“Nadir bulunan bazı meteoritler, yaşamın yapı taşları olan amino asitler gibi organik moleküller barındırıyor” diye ekledi.
Araştırmacılar, meteorun tam olarak nereden geldiğini ve Dünya’da ne kadar zamandır bulunduğunu henüz kesin olarak bilmiyorlar, ancak bu konuda bazı tahminleri bulunuyor.
Güneş Sistemimiz bir zamanlar dönen bir toz ve kaya parçaları bulutuydu. Zamanla, yer çekimi bu malzemelerin çoğunu gezegenler haline getirdi, geri kalanlar ise büyük ölçüde dev bir asteroit kuşağında kaldı.
Jeolog Dermot Henry, Channel 10 News’e verdiği demeçte, “Bu meteorit muhtemelen Mars ve Jüpiter arasındaki asteroit kuşağından gelmiş, orada iki asteroitin çarpışmasıyla dışarı fırlamış ve sonunda bir gün Dünya’ya çarpmış” dedi.
Karbon tarihleme yöntemine göre, meteorun Dünya’da 100 ila 1.000 yıldır bulunduğu tahmin ediliyor. Ayrıca, 1889 ve 1951 yılları arasında bu çarpışmayla örtüşebilecek çok sayıda meteor gözlemi kaydedilmiş.
Araştırmacılar, Maryborough meteoritinin altından çok daha nadir olduğunu ve bu nedenle bilimsel açıdan çok daha değerli olduğunu belirtiyor. Avustralya’nın Victoria eyaletinde şimdiye kadar kaydedilen sadece 17 meteoritten biri ve 2003’te tanımlanan 55 kilogramlık dev bir kondritik kütleden sonra ikinci en büyük meteorit.
Henry, “Bu, Victoria’da bulunan 17. meteorit. Oysa altın külçesi sayısız kez bulundu,” diyerek meteorların nadirliğine vurgu yaptı. “Bu keşfin gerçekleşmesi, olaylar zinciri göz önüne alındığında oldukça düşük bir ihtimal.”
Bu tür keşiflerin nadirliğiyle ilgili başka ilginç bir örnek de, ScienceAlert’in 2018’de ele aldığı bir meteoritin hikayesi. O meteoritin gerçekte ne olduğunun anlaşılması tam 80 yıl, iki farklı sahibinin elinde geçmesi ve hatta bir kapı durdurucu olarak kullanılmasıyla ancak ortaya çıkmıştı.
Kaynak: sozcu.com.tr